Gayrimenkul: İlham Alınan “Şeylerin” Mekânı / Nilgün Kıvırcık
Deborah Levy’nin otobiyografik üçlemesi, kadınların sancılı var oluşlarına, anneliğe, yazma azmine, ev ve mekânla kurdukları ilişkiye dair akıp giden bir düşünceler nehrinde okuyucuyla buluşuyor. Gündelik hayatın içinden anlatısıyla, kaygıları, neşesi, olağanlığıyla hakiki bir bağ kuruyor. Serinin ilki ‘Bilmek İstemediğim Şeyler’, İkinci kitap ‘Yaşamanın Bedeli’ ve serinin sonuncusu Gayrimenkul’ü okurken yazarla gerçek bir tanışıklık kurmanın olasılığını deneyimleyebilmek mümkün.
Kitaplarda, kelime oyunlarından, metaforlardan arındırılmış bir anlatıya şahit oluyoruz. Sadelikle ve üzerinde çalışılmamışcasına olağan bir yalınlıkla anlatılan, derinlerimize dokunan bu hayat kesiti, sokakta yanımızdan geçen, evimize komşu olan, okul veya iş arkadaşımız olabilecek sıradan bir kadının hayatı ve hayalleri gibi adeta. Bir yanıyla mütevazi kişiliğine ve sıradanlığına tutuluyor, yazma tutkusuna ve dünyayla yüzleşmeyi korkusuzca kucaklamasına şahit oluyor, hiç de vasat olmayan, kendinden ve yapabildiklerinden başka hiç kimseye ve hiçbir şeye yaslanmayan kişiliğine hayranlık duyuyoruz. Yazar, dolambaçlı, karmaşık, edebi cümleler kurmak yerine, tüm diğer insanlarla samimi bir ilişki kurma derdi taşır. Derinindeki duyguları karşılıklı kahve içerken konuşurcasına sizinle söyleşir, yaralarını göstermekten çekinmez. Anlatısında olayların bir sırası ya da nizamı yoktur, daldan dala atlayabilir. Tıpkı hayatını düzene sokma derdi olmadığı gibi düşüncelerine de hiza vermeye çalışmaz. Tereddütleri olan, kararsız, çok çalışan, ama hayal etmeyi hiç bırakmayan bu kadın, kendi dünyasına bizi de almak için yazma yolculuğuna çıkmışçasına içtenlikle yazıya döker karmaşıklığını ve olasılıklarını.
Hep içinde taşıdığı ve mevcudiyet formu sürekli değişen, ‘hayali evi’ olmazsa yıkılacağını söyleyen, devamlı o yuvayı arayan Deborah, olası gayrimenkullerine, denize yakınlık, bahçesinde nar ağacı olması, nehir kıyısında bir tekne bağlı olması diye uzayıp giden yeni kriterler ekleyerek, bir türlü gerçeğe dönüştürmeyen bir eylemsizlik halindedir. Kitabında Mark Fisher’den alıntıyla şöyle der ‘Yuva, size musallat olan yerdir’. Onun yuvasının ya da yazı barakalarının içinde sohbet ettiği dostları, kızları, muz ağacı, sümbülleri, anıları dolaşır. Onun yuvası, değer sistemine göre seçilmiş bir meta değildir. Duyguların, hatıraların, ilham alınan ‘şeylerin’ mekânıdır.
Gayrimenkul edinme eylemini ertelemesi sürerken, o farklı dünyalarda yazmaya ve yaşamaya devam eder. Londra, New York, Paris, Berlin, Mumbai, Yunanistan arasında geçen yazı serüveninde yeniliklere gebe ve sürekli genişleyen bir yaşam deneyimini de gerçekleştirir. Farklı ülkeler ve şehirlerde devam eden hayatında, aklının bir köşesinde ‘’ hanımelilerle bezeli balkonu olan ev’’’ hayalini de taşır. Sanki ev onun için soyut bir kavramdır. Adeta gökyüzündeki tüneğidir. Hayal etmeyi sevdiği ‘şeydir’.
Onun evi ona nerede oturması, nerede yatması, nasıl düzene sokulması gerektiğini dayatan otoriter bir ev değildir. Onun evi kavanozların kapaklarının olmadığı, hiçbir şeyin ya da hiç kimsenin içeride olmaya zorlanmadığı şeffaf ve şefkatli bir barınaktır.
Deborah’ın üçlemesinde akıp giden her satırda, hiç bitmesini istemediğiniz bir sohbetin sonlanmasının hüznüyle yavaşlamanızı ister içsel sesiniz. Yazarın hayatının içinden gelip geçen diğer hayatlarla, Charlotte Bronte, Lewis Carroll, Jane Birkin, Lana Del Ray, Elena Ferrante, Jane Austen’dan bahsederken ki alıntılarında, kitabın içinde geçen tüm isimlerin hayatımızın içindeki yerleriyle yüzleşir, kendi derinlerimize ve olası tahayyüllerimize doğru kısa yolculuklar yaparız. Düşünsel kız kardeşliğimiz derinleşir. Bağımız her satırda daha anlamlı bir yol arkadaşlığına dönüşür.
Tüm kadınlar ve Hekate gibi tanrıçalar adına sorular sorar: Neye değer veriyoruz? Neye sahip olabiliriz? Neyi gözden çıkarabilir ve neyi miras bırakabiliriz?
Deborah, gayrimenkulünü ararken tüm duygularına, başarısızlıklarına, şefkate, acıya, sevinçlere, gözyaşlarına kucak açarak, yaşamı kutsayarak yazıya döker hayatını ve onu izlememize, anlamamıza izin verir.
Künye: Nilgün Kıvırcık, “Gayrimenkul: İlham Alınan “Şeylerin” Mekânı”, Arşivlik, sy. 2 (Ekim 2025), https://kadineserleri.org/gayrimenkul-ilham-alinan-seylerin-mekani/