Eylemin Cinsiyeti / Figen Şakacı
Politik bilince yeni yeni erdiğim üniversite yıllarında her gösteri ve/veya yürüyüşlerde içlerine girmeye can atacağım bir grup arardım. O grubun adına örgüt dendiğini ve inanışlara, ideolojilere göre ayrıldıklarını, örgütlü olmanın gereğinin çok ama çok önemli olduğunu ise kısa sürede kavradım. Taksim’in 2010 yılında yasak olmadığı, meydana kurulan sahnede Timur Selçuk’un yönettiği orkestrayla halaya durduğumuz anları ise eski sevgiliyi özler gibi hatırlarım. Hele hele İşçi Marşı çalındığı anda dalgalanan kalabalığın o coşkusu gerçekten unutulacak gibi değil!
“Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kandır. Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez…” Marşı dinlerken galeyana gelip, şarkının her dizesine yürekten inanarak, katılarak söylesek de bütün bunların bir hayalden, bir temenniden ibaret olduğunu, sömürünün gün be gün artarak devam ettiğini biliriz.
Sömürü demişken sözü elbette kadın emeğinin görünen/ görülmeyen değerine getireceğim. Patriarka ve kapitalist sistemin kol kola girdiği her yerde, ister evde ister işte kadın her alanda her anlamda sömürülen tarafta yer aldı çünkü. Sokakların barikatlarla kapatıldığı, TOMA’ların her mahallenin ortasına park ettiği bu 1 Mayıs’ta yine bunları düşünürken geldi aklıma Yaşar Nezihe. Tarihte ilk işçi marşını erkeklerden çok önce onun yazdığını bilen kaç kişi vardı?
Arşivi biraz karıştırınca Yaşar Nezihe’nin yoksullukla olduğu kadar babası ve kocalarıyla da her zaman mücadele ettiğini görüyoruz. Babası okula gitmesini yasakladığı için anca bir yıl okula giden Nezihe, okumayı Kur’an’la yazmayı ise en yakın arkadaşına yalvar yakar olmaktan bıkıp, kızı da kaçırdıktan sonra öğrendi. “Mesud edecek seni kimse yoksa Neziha meşgul edecek bir sürü hülya mı bulunmaz aman” diyerek hayallerine sarıldı.
Kadınların yaşarken ayağına çelme takmaya doyamayan erkekler, yazarken de taş koymaktan geri durmadı ama Yaşar Nezihe de az inat değildi hani, kalemi de defteri de elinden hiç bırakmadı. İlk şiiri 1895 yılında henüz on beş yaşında iken ‘’Leyla Feride’’ imzasıyla “Malumat”ta çıkınca Ahmet Rasim gözlüğünün üzerinden bakarak, “hele bu kadın kim ola, iyi şiir bu, takibe alalım” buyurdu. Nezihe de onu haksız çıkarmayacak kadar çok şiir yazdı ve “Malumat”, “Terakki”, “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlattı, hatta hızını alamayıp “Terakki”, “Kadınlara Mahsus Gazete”, “Sabah”, “Menekşe”, “Kadın Yolu”, “Kadınlar Dünyası” ve “Aydınlık” gazetelerinde de yazdı. Onun hakkında daha fazlasını öğrenmek isteyenleri kendi araştırma yolculuklarına uğurlayarak, Yaşar Nezihe’nin yazdığı marştan sadece iki dizeyi paylaşacağım özellikle gerçek bir sosyalist miydi değil miydi sorusunu ısrarla soran bıyıklılar için:
Ey işçi!
Bugün hür yaşamak hakkı seninken
Patronlar o hakkı senin almışlar elinden.
Sa’yınla edersin de “tufeyli”leri zengin
Kalbinde niçin yok ona karşı yine bir kin?
Malum toplumsal hafızamızın telleri pek incedir, en ufak bir darbede çıt diye kopar. O yüzden Yaşar Nezihe’den daha şanslı olup mürebbiyelerle büyüyen ve erkeklerle eşit düzeyde vatandaşlık haklarını elde etmek, iş hayatına kadınların da girmesini sağlamak, eğitim haklarından yararlanmak gibi birçok hedefle Kadınlar Halk Fırkası’nı kuran Nezihe Muhiddin’i de anmadan geçmeyelim. Keza ilk kadın romancımız diye işaret ettiğimiz Fatma Aliye’nin Ahmet Midhat Efendi’yle birlikte yazdığı ‘Hayal ve Hakikat’ romanının kapağında kendisinden yazar olarak değil ‘bir kadın’ olarak bahsedildiğini, uzun sofralarda sözümüzü kesen, çokbilmiş er kişilerin önüne susturucu olarak koyalım, hizayı bozmalarına engel olalım. Sonra lafı Suat Derviş’e getirelim, onun gece yarıları İstanbul sokaklarında dolaşarak, yaptığı röportajlardan 1930’larda anlattığı “Çöken İstanbul”un bugünkü hal-i pür melalinden bahsedelim, sözün özü ne yapıp edelim hafımızın tellerinin kopmasına izin vermeyelim. Her gün yürüdüğümüz sokaklarda o kadınların ayak izlerine basa basa geçtiğimizi, düşünce hayatımızı şekillendirdiklerini, bugünkü cesaretimizin ve irademizin onlardan miras olduğunu unutmayalım, unutturmayalım!
Künye: Figen Şakacı, “Eylemin Cinsiyeti”, Arşivlik, sy. 1 (Temmuz 2025), https://kadineserleri.org/eylemin-cinsiyeti
Bu Dijital Bülten Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’na aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

