Kadın Hareketi Afişleri Bize Ne Anlatıyor?/ Sevgi Uçan Çubukçu
2020’nin mart ayında, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı’nın ortak çalışması ile “Dayanışma Güçlendirir: Afişlerle Kadın Hareketinin Son 40 Yılı” Sergisi’ni gerçekleştirdik. Sergi, Türkiye’de 80’li yıllarda başlayan “kadın hareketi/ikinci dalga feminist hareketin”, ataerkil sisteme karşı verdiği mücadelenin 2020 yılına kadar uzanan sürecinde ürettiği afişlerden bir seçki niteliğindeydi.[1] Siyasal, toplumsal, ekonomik ve doğal pek çok afeti yaşadığımız ve yaşamaya devam ettiğimiz ülkemizde, içerik küratörlüğünü üstlendiğim bu serginin gerçekleşmesinin üzerinden çok uzun yıllar geçmiş gibi hissediyorum; oysaki sadece beş yıl geçmiş!
Türkiyeli kadınların mücadelesini görünür kılan, yaygınlaştıran bu afişler, bize hiçbir şeyin gökten zembille düşmediğini, hiçbir hakkın kendiliğinden kazanılmadığını anlatır. Her kuşağın içine doğduğu ve yaşadığı zaman diliminin koşulları, tarihin içerdiği mücadele birikimiyle, süreklilikler ve kesintilerle inşa edilir. Bizden önceki kuşakların mücadeleleri, ödedikleri bedelleri, aldıkları riskleri ve emeklerini görmeden, bugün yaşadıklarımızın mutlak ve doğal olmadığını anlayamayız. Bu nedenle, kadın hareketinin afişlerine bakmak kadınların eşit yurttaşlık mücadelesinin, feminist politika ve teorinin her daim ne kadar hayati olduğunu ete kemiğe büründürerek anlatır bize.
Afişlerin bize hatırlattığı bu önemli tarih, Türkiye kadın hareketinin bir yandan azımsanamayacak nitelikteki kazanımlarını ortaya koyarken, diğer yandan günümüzde ataerkil sistemin hâlâ ne kadar güçlü olduğunu görmemizi de sağlar. Kadın hareketinin farklı temsillerinin üretmiş olduğu çok farklı konu ve alanlara dair bu afişler, Türkiye’de cinsiyetler arası eşitlik mücadelesinin hafızasına ilişkin bir kayıt tutar ve bu kaydı bütün kuşakların bilgisine açık hale getirir. Örneğin, uluslararası topluluğun en önemli referans metinlerinden biri olan ve bir milat niteliği taşıyan Birleşmiş Milletler’in, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin (CEDAW-1979) devletlere getirdiği yükümlülüklerin farkında olan Türkiyeli bir grup feministin, CEDAW’dan doğan haklarının takipçisi olup sokak protestoları, kampanyalar, toplu eylemler düzenleyerek, iç hukukta yürürlüğe girmesini sağlamalarını; Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nun cinsiyetçi ayrımcılık içeren unsurlardan arındırılarak revize dilmesi için verilen mücadeleleri; kadına yönelik şiddeti önlemek için kapsayıcı ve yaptırımı olan önleyici bir uluslararası metin olan İstanbul Sözleşmesi için verilen mücadeleleri; her yıl giderek kitleselleşen 8 Mart Mitinglerini (gece ve gündüz) düzenleyerek ortaya koydukları “sivil itaatsizlik” örneklerini; üniversitelerde kadın araştırmalarının gelişimi için gösterilen çabaları vb. devasa bir mücadelenin vücut bulmuş hallerini bu afişlerle somut olarak görebilme imkânımız oluyor.
Türkiye kadın hareketinin 1980’li yıllardan bugüne ürettiği bu afişler bize, cinsiyetlerinden dolayı yaşadıkları ayrımcılığa karşı, kuramsal ve politik düzeyde çok önemli bir itiraz ortaya koyduklarını; her türlü özel ve kamusal sorunu tartıştıklarını; gösteriler, protestolar, mitingler, konferanslar, yayınlar, araştırmalar, kampanyalar vb. ile çözümler geliştirdiklerini; dayanışarak güçlenen, yaygınlaşan, çoğalan ve çoğullaşan bir kadın direnişini; sadece kadınların özgül sorunlarını görünür kılan bir toplumsal muhalefet hareketi olmanın ötesinde, toplumsal ve siyasal alanda kemikleşmiş ayrımcı, dışlayıcı , eşitsiz ilişki ve mekanizmaların bütününe dönük kesişimsel bir yaklaşımın var olduğunu; ‘eşit yurttaşlık’ talebiyle ataerkil sistemin feminist eleştirisine, politik alanın göz ardı edemeyeceği bir meşruiyet kazandırdığını; kadın mücadelesinin son kırk beş yıllık tarihini oluşturan çok sayıda olgu, deneyim ve bilgi birikiminin, kendinden çok daha büyük bir etkisi olduğunu; hiç vazgeçmedikleri büyük bir direnç, kararlılık ve dayanışmayla her türlü şiddeti, baskıyı, eşitsizliği ve ayrımcılığı ortadan kaldırmaya dönük, yasaları, mekanizmaları, kurumları dönüştürme mücadelesi verdiklerini ve vermeye devam ettiklerini anlatıyor.
Ve kadın hareketi afişlerinden öğreniyoruz ki, Türkiye’de kadın hareketi kendinden çok daha büyük!
[1] “Dayanışma Güçlendirir: Afişlerle Kadın Hareketinin Son 40 Yılı”, Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi (MAKSEN), 12-27 Mart 2020.
Künye: Sevgi Uçan Çubukçu, “Kadın Hareketi Afişleri Bize Ne Anlatıyor?”, Arşivlik, sy.1 (Temmuz 2025), https://kadineserleri.org/kadin-hareketleri-afisleri-bize-ne-anlatiyor/
Bu Dijital Bülten Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’na aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

