Gülten Akın Söyleşisi ve Belgesel Gösterimi / 18 Mayıs 2024

Gülten Akın Söyleşisi ve Belgesel Gösterimi

18 Mayıs 2024 Cumartesi günü, şair ve yazar Asuman Susam’la ‘Gülten’ kitabı (Gülten Akın Biyografisi) üzerine Füsun Ertuğ kolaylaştırıcılığında bir söyleşi gerçekleştirdik. Ardından senaryosu Asuman Susam’a ait “Gülten” belgeselini yönetmen Sefa Sarı’nın da katılımıyla izledik.
Kadın Eserleri Kütüphanesi olarak yıllardır feminist biyografilerin, kadınların yaşam öykülerinin ve özel arşivlerinin sosyal tarihimizin yeniden yazımı için ne denli önemli olduğunu vurguluyoruz. Asuman Susam’ın Gülten Akın’ın arşivine ve aile bireyleriyle yaptığı söyleşilere dayanarak yazdığı biyografi çalışmasıyla Gülten Akın’ın, avukat, öğretmen, şair kimliklerini; Anadolu’nun farklı kentlerinde beş çocuğunu büyütmüş bir kadın, anne ve eş kimliklerini; çığır açan şiirini ve insan hakları mücadelesini dinledik, izledik. Gülten Akın’ı farklı yönleriyle daha iyi tanımamızı sağlayan Asuman Susam ve Sefa Sarı’ya ve etkinlikte bizleri yalnız bırakmayan katılımcılara çok teşekkür ederiz.
Vakıf Genel Kurul üyelerinden yazar Tülin Tankut’un etkinlikle ilgili yazdığı yazıyı aşağıda sizlerle paylaşıyoruz:

GÜLTEN

Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, 18 Mayıs 2024 Cumartesi günü, tarihi binada “Gülten Akın Söyleşisi ve Belgesel Gösterimi” başlıklı etkinliğe ev sahipliği yaptı. Büyük bir ilgiyle izlenen etkinliğin ilk bölümünde değerli edebiyatçı, şair Asuman Susam söyleşisi sırasında etkinliği düzenleyen Vakfın kurucu üyelerinden Füsun Ertuğ’un özenle hazırladığı soruları yanıtlarken şairin şairi anlatması da bir başka oluyor dedirtti biz izleyenlere. Gülten Akın’ın derinlikli duygu ve düşünce dünyasını daha yakından duyumsayabilmemizi sağlayan ipuçlarıyla doluydu söyleşi.
Bilindiği gibi, arşiv belgeleri için zihinlerde kişiyi tüm yönleriyle inşa etmenin anahtarıdır, denir. Susam da kadın özel arşivlerindeki biyografilerin kişinin içinde yaşadığı ülkenin, dönemin sosyo –ekonomik, kültürel, sanatsal yaşamı hakkında bilgiler vermesi açısından da değerli olduğunu vurguladıktan sonra, Gülten Akın örneğinde olduğu gibi, şairin yapıtlarında ele aldığı, daha önce gözden kaçırılmış olan konuların yepyeni bir bakış açısıyla gün ışığına çıkarılabildiğine ve bu çalışmanın yeni bir tarih yazımı açısından önemine dikkat çekti. Susam, “Gülten”* kitabını da Gülten Akın özel arşivinden yola çıkarak hazırladığından ve bu zorlu süreçte yaşadıklarından söz etti. Füsun Ertuğ’un, “ Aile, arşivi nasıl emanet etti ?” sorusuna Susam’ın alçakgönüllülükle verdiği yanıttan öğreniyoruz ki Susam, iki ayrı “Gülten Akın Sempozyumu”nda danışman görevini üstlenmiş . Diğer çalışmalarıyla da tanınan Susam’a, Akın’ın ailesi elbette ki güvenerek arşivi emanet etmiş.
Arşivden en çok mektuplar etkilemiş, heyecanlandırmış Susam’ı. Tahmin edilebileceği gibi, mahrem bilgileri, yeniden yorumlanmış olayları, dönemin yaşam koşullarını da görmek mümkün oluyor mektuplarda. Mahremiyet ise, kadınlar söz konusu olduğunda her şey mahrem değil mi? Bu konuda Susam’ın da kırmızı çizgileri var; ama usta edebiyatçı edebiyat diliyle bunu da aşmaya çalışmış.
“Gülten” için kitabın poetik çalışmaları içermediğini söylüyor Susam. Daha çok edebiyatla yaşam arasında bağlar kurmak için yazılmış. “Yaşam ve şiir yolculuğu iç içe olan” Gülten Akın’ı “şair oluş” ve “kadın oluş” halleriyle ele almış kitapta. Ancak Gülten Akın, “kadın şair” olarak adlandırılmayı sevmiyor. Ama destan formuyla yazdığı şiirleri, Susam’ın deyişiyle, davudi bir erkek sesiyle okunan destanlardan farklı; kadın sesi ve duyuşu baskın bu yapıtlarında. Taklitten uzak, kendine özgü bir şair olduğu için “Neredeyse saf şiir” diyor Necmiye Alpay onun şiirlerini değerlendirirken. Akın ileride “Türkiye Tarihi” adlandırmasının onurunu taşıyacak olmasına karşın, bir zamanlar edebiyat dünyasının erkekleri tarafından kendisi hakkında yapılan “kanona dahil etsek mi etmesek mi” tartışmalarına tanık olmuş. Ama ‘Kadın şair erkek şair yoktur, iyi ve kötü şair vardır’ tezini savunmaktan vazgeçmemiş.
Ne çok şey öğreniyoruz söyleşiden. Hastalığı konu etmiş Akın şiirinde. (“Diyaliz” şiiri) Beden-zihin bulanıklığı vb. konularda kendine cesaretle bakmayı bilmiş. Doğumdan sonra başka bir annelik ve kadınlık hali olduğundan söz edermiş. Öte yandan öykü türünde de yazmış; oyunları yayınlanmış; şiirleri başka dillere çevrilmiş, bazıları bestelenmiş.
Başlangıçta şiirinde bireysellik ağır basarken sonraları toplumculuğa yönelmiş. Susam’ın ‘dışarıya bakmak’diye nitelendirdiği bu süreçte Akın, şiirlerinde kolektif sesi duyuruşuyla parlamış. Kadınlar için yazdığı şiirlerde hep kadın sesi. Anadolu’da bulunduğu yıllarda, “yerel halkla hakikatli ilişkiler kurmuş”, Gevaş’tan etkilenmiş. Onlarla çektirdiği fotoğraflar etkileyici.


Kitaptaki görseller özenle seçilmiş. “Bazısı metinden daha çok şey anlatıyor’, demişti Füsun Ertuğ. Şair Susam’ın “bende olanlarla şaire yaklaşmayı denedim” sözüyle özetlediği bu yeni, farklı çalışması, aynı zamanda kadın özel arşivlerinin araştırmacıların yararlanacağı önemli bir kaynak oluşuna dikkat çekerken yeni özel arşivlerin bağışlanmasını da teşvik edeceği umudunu veriyor.
“Teşekkürle bitirdim” diyor Asuman Susam kitabı, “vedayla değil.” Belgeselin senaryosunu da kendisi yazmış; ancak arşivden yola çıkmış olsa da yine kendi özgün yöntemini oluşturmuş çalışması için. Kurguyu tanımlamak gerekirse, “bir şairden bir şaire” tanımı uygun düşüyor.
Mutlu bir çocukluktan sonra zor bir yaşamı olmuş Gülten Akın’ın. O yaşama neler sığdırmamış ki; şair, avukat, çevirmen, yedek öğretmen, dilci, insan hakları aktivisti, eş, anne; bir koltukta kaç karpuz. Belgesel tüm yönleriyle tanıtıyor onu. Kaymakam Yaşar Cankoçak ile yaşamın paylaşıldığı uzun sürmüş bir evlilik. Toplumcu ilkelerle yetiştirdiği için kıvanç duyduğu çocukları Murat, Can, Aksu, Onur ve Deniz. Çocuklarının gözünden tanıyoruz onu bir de. Her birinin anıları başka ama annelerini çok sevdikleri belli oluyor.
Doğaya aşık, kuş sesi duyunca seviniyor Akın. Kadın duyarlılığı ruhuna sinmiş. Susam’ın gözünde onun 9 yaş- 42 yaş çağrışımları aynı. Bir yanıyla da acılara dayanıklılığı ve direnciyle herkese örnek olmuş. Oğlu Murat’ın başına gelenlere çok üzülmüş ama içine kapanmamış; bir avukat olarak haksızlıklara karşı mücadelesini sürdürmüş.
Üretkenliği nedeniyle hakkında çok sayıda yazı yazıldığı için belgeselde Necmiye Alpay, Metin Cêlal, Haydar Ergülen, Cevat Çapan, Murathan Mungan gibi edebiyatımızın tanınmış isimleri de Gülten Akın’ın poetikası ve kişiliği üzerine düşüncelerini paylaşmışlar.
1 saat süren belgeseli Asuman Susam ve yönetmen Sefa Sarı, yararlanılan arşiv belgelerinin hakkını vererek incelikli, ayrıntılı gözlemlerle başarıyla kotarmışlar. Emeklerine sağlık.
Akın’ın, “Kestim siyah saçlarımı”, “Ah kimselerin vakti yok/ durup ince şeyleri anlamaya” dizeleri çoğumuzun zihinlerine kazınmıştır ama bu etkinlikten sonra kendi adıma, “bir kitap okudum, hayatım değişti” dedirten “Gülten”i okumaya ahdettim.
Etkinliğin nasıl geçtiğini anlayamadık. Füsun Ertuğ’un da belirttiği gibi Gülten Akın kuşaklar boyu okunacak bir şair, yazar, aynı zamanda insan hakları, kadın hakları savunucusu bir aktivist olarak da unutulmayacak bir değer.
Bu arada görünen o ki, önümüzdeki yıllarda her iki şairin de isimlerini çok duyacağız.

*Asuman Susam, Gülten, Livera Yayınevi, 2024, 456 s.

Asuman Susam Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitenin İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. 6 kitabı var. 2016 yılında ilki verilen Ruhi Su Şiir Ödülü’ne “Kemik İnadı” kitabıyla değer görüldü.