Cinsiyeti “yazı” odağında tartışmaya açmayı, cinsiyete dayalı ayrımcılık biçimlerini bu odaktan hareketle sorgulamayı, gerek tanınmış gerekse adları yeni duyulmakta olan kadın yazarları ve şairleri desteklemeyi ve yine “yazı”dan hareketle uluslararası bağlar kurmayı hedefleyen Kadın Yazısı festivalinin ilki, geçen yıl İsveç Başkonsolosluğu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kadın Araştırmaları ve Uygulama Merkezi ile Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’nın ortak çabası sonucu düzenlenmişti. Bu yıl British Council, Goethe-Institut Istanbul, Tarabya Sanat Akademisi ve Karşı Sanat’ın da desteklediği festival daha da genişledi ve zenginleşti. Dördü yurt dışından 60’a yakın konuşmacının katılımıyla panel, söyleşi, performans ve şiir okumaları dâhil olmak üzere pek çok etkinlik, 15-24 Kasım tarihlerinde MSGSÜ Fındıklı ve Bomonti yerleşkeleri, Kadın Eserleri Kütüphanesi, Pera Müzesi ve Karşı Sanat’ta izleyicilerle buluştu. Aynı zamanda, Kadın Eserleri Kütüphanesi’nde ve Karşı Sanat’ta 16 sanatçının katkılarıyla iki sergi hazırlandı. Yine festival kapsamında Goethe-Institut Istanbul tarafından yürütülen LiteraTür projesinin 2019 yılı Kasım ayı teması “Kadınlar”ın tanıtımı gerçekleşti. (http://www.kadinyazisi.com/festival/)
Kadın Yazısı Festivali II / Feminaming Writing II kapsamında Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’ndaki etkinliklerin ilki 16 Kasım 2019 tarihinde Aslında Beden (Cinsiyet, Aşk, Aile, Şiddet)/ The Body, Actually (Gender, Love, Family, Violence) teması çerçevesinde gerçekleşti. Bu tema altında 12.00-13.30 saatleri arasında düzenlenen günün ilk etkinliği “Şiddeti Dillendirmek / Putting Violence into Words” başlıklı panel oldu. Süreyya Karacabey moderatörlüğünde başlayan panelde konuşmacı olarak Niyazi Zorlu, Mine Söğüt ve Zehra Çelenk yer aldı.
Süreyya Karacabey, Kartezyen düşünceyi -“Düşünüyorum, o halde varım (Descartes)”- varlığın önüne düşünceyi koyduğu için eleştirerek, “düşündüğü için beden işkence görür” saptamasında bulundu. Yazar Niyazi Zorlu, yazından (Walter Benjamin) ve sinemadan ( M. Haneke- “Beyaz Çete”) örneklerle şiddet konusu üzerinde durdu ve “dışlanan kimlikler”in şiddete maruz kaldıklarında yaşadıkları insani trajediyi tanıklıklarla aktardı. Yazar Mine Söğüt, şiddete karşı farkındalığımızı sorgulama sırasında karşımıza çıkan sorunlardan söz etti, örneğin kabul etmiş olduğumuz kimliklerimiz… Mülkiyeti koruma güdüsüyle, şiddeti yasallaştırıp hukuksal olarak da uyguladığımızı ifade eden yazara göre mahremiyet mülkiyetin kılıfı oluyordu. İnsan, mahremiyeti sonra öğreniyordu oysa. Şiddet ve kendi yazın deneyimi arasındaki ilişkiyi dillendiren yazar, kurgunun gücü -sanatta şiddet- şiddetin kaynağı üzerinde durmanın önemine değindi. Süreyya Karacabey ise şiddetsiz bir hayatın olabilirliği üzerine, “Mülkiyet yıkıldıktan sonra bakış değişir”, saptamasını yaptı. Yazar Çelenk de şiddetin güce ilişkin bir kavram olduğunu; dünyanın tarihsel olarak hegemonik erkeklik çevresinde örgütlendiğini vurguladı. Çıplak bedenimizle barışık olmadığımızı ve bunun kadına bakışı da etkilediğini -arzu nesnesi- söyledi ve cinsellik ve aşka bakışımızda da aynı bakışın egemen olduğuna dikkat çekti. Günümüzde yaratılan güçlü kadın imgesi, erkeğe atfedilen güç ile -zekâsıyla güçlü, erkeği elinde oynatan vb.- donatılmıştı. Konuşmasını “ilişki terörü” konusu üzerine sürdürdü. Süreyya Karacabey, “bakış” konusuna yeniden dönerken, “bakış”ın bir şiddet unsuru olduğunu belirtti. Mine Söğüt’e göre, “Eril iktidar, mağdur kadın”, “bakış”ın sorunuydu.
Panelistler, daha sonra Karacabey’in, “Yazıda şiddet nasıl temsil edilir?” sorusu üzerine kurgunun gücünü tartıştılar.
Asuman Susam moderatörlüğünde başlayan günün ikinci etkinliği “Beden ve Şiir I / Poetry and the Body I” başlıklı panelin konuşmacıları ise Nur Alan, Zeynep Arkan ve Mihrap Aydın’dı. Asuman Susam dünyayı şiirle yorumlama ve değiştirmenin olabilirliği bağlamında, tercihinin kadın olarak, kavramları deneyimlerimizin üzerinden anlatmak olduğunu ifade etti. Zeynep Arkan, “Beden-Şiir” ortaklığından söz ederek, bedeninin ve şiirinin, yaşantısından izler (benzerlik) taşıdığını ifade etti. Asuman Susam’ın “beden ve ruh, etkileşim içinde birbirini yeniden kuruyor” savını destekleyen şair Nur Alan, düalizmi (ikili karşıtlıklar) eleştirdikten sonra tarihsel süreç içinde bedene bakışı sorguladı. Konuşmacılardan Şair Mihrap Aydın ise “mekan olarak beden”i ele alan bir konuşma yaptı.
Günün son etkinliği, şair Birhan Keskin ve şair Zeynep Köylü’nün katılımıyla gerçekleşen “Beden ve Şiir II / Poetry and the Body II” başlıklı söyleşi oldu. Birhan Keskin’in beden yerine “vücut”u (mevcudu kastetmesi) tercih etmesiyle başlayan kısa konuşmasından sonra Zeynep Köylü, İlhan Berk’in dillendirdiği, “adlandırmak ölümdür. Adlandırılmayan yoktur” paradoksundan yola çıkarak “Bedene hapsoluyor muyuz?” sorusunu ortaya attı. Söyleşinin ilerleyen dakikalarında her iki şair de beğeniyle karşılanan şiirlerini okudular.
(*Bu metin Tülin Tankut’un bu etkinlik dizisi için yazdığı yazıdan ve Kadın Yazısı web sitesinde yer alan bilgilerden derlenerek oluşturulmuştur.)